Tanrının Yeşile Boyadığı Yer
Hayatımda ilk defa Bulgaristan'a gittiğimde sanıyorum ki üç yaşından
büyük değildim. Dolayısıyla ne yaptığımı hatırlamam da mümkün değil.
Ama hatırlayamadığım zamanlar da dahil bilincimde yer etmiş tek bir şey
var. O da bu kadar yeşili başka hiçbir yerde görmediğim. İnsandan çok
ağaç gördüğüm yollar da sanki bizzat Tanrı tarafından lütfedilen yerler
gibiydi. Manzarası her ne kadar takdir edilse de mimarisi ile de öne çıkan bir
yer olduğu için bu kadar doğal bir yer görmeyi beklemiyordum. Özellikle
küçük bir çocuk için mi fazla büyüleyici geliyordu emin değilim ama emin
olduğum bir şey varsa o da ne kadar ermişliğe sahip olursa olsun bir insanın
o manzara karşısında hayranlık ve şaşkınlık içinde kalacağıdır. Öncelikle,
dediğim gibi ilk gittiğimde nereyi gezdiğimi ve nelerden zevk aldığımı
hatırlayamıyorum ama uzun bir yolculuk ardından yeni bir yere geldiğimizi
fark edebilecek yaşta olduğum için şaşkınlıkla, saklamaya çalıştığım hafif bir
korkuyla tebessüm ettiğimi söyleyen dedemlerin anlatılarını inkar etmem çok
zor. Bulgaristan yaşadığım yere çok uzak değil. O yüzden araba seyahati bile
7-8 saat civarı sürüyor. Gittiğim ilk yer Varna, Shumen ve ardından dedemin
köyü olan Visoka Polyana, (Yeniköy, Şumnu) Bulgaristan'ın kuzeydoğusunda
kalıyor. Aslında bu yüzden Trakya'dan yola çıkan biri için çok uzakta kalmaması
gerek ama biz oraya gittiğimiz vakitte çevre yolu olmadığı için Edirne tarafından
çıkılan bir yolculukla sadece yolu biraz uzatırdık. Bir il olduğu için tabii ki en güzel
manzarayı Shumen'de görmeyi bekliyordum ama denize kıyısı olmamasına
rağmen yunuslarla dolu dev bir su parkına sahip olduğu için Varna'ya da bir o
kadar hayran kaldım. Ayrıca Shumen'e tarihi birikime sahip herhangi bir rehber
ile giden herkese Shumen kalesini ve ''Bulgaristan'ın 1300 Yılı'' adıyla ünlü,
Bulgaristan'ın kurucularının anıt müzesini gezmesini şiddetle tavsiye ediyorum.
1. Dünya Savaş'ında çetrefilli bir ilişkimiz olan Bulgaristan'ın tarihi çoğunlukla
Osmanlı dönemine dayandığı için kendilerine özgü din ve heykel sanatından
ziyade pek bir anlatabileceğim öyküleri yok. Ancak bu yaptıkları dini kiliseleri
veya Osmanlı döneminden kalma camileri küçümsemek için söylediğim bir
şey değil. Dediğim gibi pırlanta gibi ışıl ışıl ve keskin bir zekaya sahip olduğu
besbelli olan kişilerin yarattığı mimarlık harikalarına laf etmem mümkün bile
değil. Ama her ne kadar böyle bir amaç gütmesem de ben bu olağanüstü
manzaranın en temel kaynağının içinde bulundukları coğrafyaya duydukları
saygı ve hürmetten geldiğini düşünüyorum. Doğal yapı taşlarının üzerine inşa
edecekleri her şeyi, yaratıcının bahşettiği topraklar ve varlıklara zarar vermemek
suretiyle yaptıkları apaçık ortada. Ama Balkan rüzgarlarının ününü sakın
küçümsemeyin. Özellikle ilk sefer gidecek biri için ani geniz açılması ve yazın
bile sert esen o rüzgarlar sizi birden hasta edebilir. Kocaman bir çöl edasıyla
değişen bu hava durumunun öğlen ne kadar sıcaksa akşam da o kadar
soğuk olacağını unutmayın. Kışın bir ziyaret yapmak ve yeşilliklerin üzerinde
daha da muazzam duran beyaz karı görmek istiyorsanız battaniyelerinizi
hazırlayın ve fırtınalara hazırlıklı olun.