28 Şubat 2025 Cuma

Gezi Yazısı

                     Tanrının Yeşile Boyadığı Yer

  Hayatımda ilk defa Bulgaristan'a gittiğimde sanıyorum ki üç yaşından

büyük değildim. Dolayısıyla ne yaptığımı hatırlamam da mümkün değil.

Ama hatırlayamadığım zamanlar da dahil bilincimde yer etmiş tek bir şey

var. O da bu kadar yeşili başka hiçbir yerde görmediğim. İnsandan çok

ağaç gördüğüm yollar da sanki bizzat Tanrı tarafından lütfedilen yerler

gibiydi. Manzarası her ne kadar takdir edilse de mimarisi ile de öne çıkan bir

yer olduğu için bu kadar doğal bir yer görmeyi beklemiyordum. Özellikle

küçük bir çocuk için mi fazla büyüleyici geliyordu emin değilim ama emin

olduğum bir şey varsa o da ne kadar ermişliğe sahip olursa olsun bir insanın

o manzara karşısında hayranlık ve şaşkınlık içinde kalacağıdır. Öncelikle,

dediğim gibi ilk gittiğimde nereyi gezdiğimi ve nelerden zevk aldığımı 

hatırlayamıyorum ama uzun bir yolculuk ardından yeni bir yere geldiğimizi

fark  edebilecek yaşta olduğum için şaşkınlıkla, saklamaya çalıştığım hafif bir 

korkuyla  tebessüm ettiğimi söyleyen dedemlerin anlatılarını inkar etmem çok

zor. Bulgaristan yaşadığım yere çok uzak  değil. O yüzden araba seyahati bile

7-8 saat  civarı sürüyor. Gittiğim ilk yer Varna, Shumen ve ardından  dedemin 

köyü olan  Visoka Polyana, (Yeniköy, Şumnu)  Bulgaristan'ın kuzeydoğusunda 

kalıyor. Aslında  bu yüzden Trakya'dan yola çıkan biri için çok uzakta kalmaması 

gerek ama biz  oraya gittiğimiz vakitte çevre yolu olmadığı için Edirne tarafından 

çıkılan bir  yolculukla sadece yolu biraz uzatırdık. Bir il olduğu için tabii ki en güzel 

manzarayı  Shumen'de görmeyi bekliyordum ama denize kıyısı olmamasına 

rağmen  yunuslarla dolu dev bir su parkına sahip olduğu için Varna'ya da bir o 

kadar hayran  kaldım. Ayrıca Shumen'e tarihi birikime sahip herhangi bir rehber

ile giden herkese Shumen kalesini ve ''Bulgaristan'ın 1300 Yılı'' adıyla ünlü,

Bulgaristan'ın kurucularının anıt müzesini gezmesini şiddetle tavsiye ediyorum. 

1.  Dünya Savaş'ında çetrefilli bir ilişkimiz olan Bulgaristan'ın tarihi çoğunlukla

Osmanlı dönemine dayandığı için kendilerine özgü din ve heykel sanatından

ziyade pek bir anlatabileceğim öyküleri yok. Ancak bu yaptıkları dini kiliseleri

veya Osmanlı döneminden kalma camileri küçümsemek için söylediğim bir

şey değil. Dediğim gibi pırlanta gibi ışıl ışıl ve keskin bir zekaya sahip olduğu

besbelli olan kişilerin yarattığı mimarlık harikalarına laf etmem mümkün bile

değil. Ama her ne kadar böyle bir amaç gütmesem de ben bu olağanüstü 

manzaranın en temel kaynağının içinde bulundukları coğrafyaya duydukları

saygı ve hürmetten geldiğini düşünüyorum. Doğal yapı taşlarının üzerine inşa

edecekleri her şeyi, yaratıcının bahşettiği topraklar ve varlıklara zarar vermemek

 suretiyle yaptıkları apaçık ortada. Ama Balkan rüzgarlarının ününü sakın

küçümsemeyin. Özellikle ilk sefer gidecek biri için ani geniz açılması ve yazın

bile sert esen o rüzgarlar sizi birden hasta edebilir. Kocaman bir çöl edasıyla

değişen bu hava durumunun öğlen ne kadar sıcaksa akşam da o kadar

soğuk olacağını unutmayın. Kışın bir ziyaret yapmak ve yeşilliklerin üzerinde

daha da muazzam duran beyaz karı görmek istiyorsanız battaniyelerinizi

 hazırlayın ve fırtınalara hazırlıklı olun. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

2025

  Hemen anlatmak istediğim şeyin içine girmek istemiyorum. Biraz soluk almanıza müsaade etmem gerek. Öncelikle 2025 hakkında genel bir şeyle...