DOLDURALAMAYAN O BOŞLUK
''Sabah seni kimse uyandırmadığında, geceleri kimse seni beklemediğinde, her şeyi yapabilecek
durumda olduğunda, buna ne diyorsunuz, özgürlük mü yoksa yalnızlık mı? Ama bu o kadar basit değil.
Özgür olduğunuzda tekrar köle olmamak için mücadele edersiniz. Bu köleliğin ağırlığı özgürlüğün
ağırlığından daha ağırdır. Özgür olmak, mazeret olmaksızın ve başkalarından yardım almadan sorumlu
olmak demektir. Gururun veya gücün koruyucu pelerini olmadan, çıplak ve savunmasız yürümektir.
Gölgenizin koruması olmadan rüzgara karşı durup güneşi kucaklamaktır. Özgür olmak, kendi
kaderinizin sorumluluğunu kabul etmek ve bununla birlikte asla mükemmel olamayacağınızı, yalnızca
bir bütün olabileceğinizi fark etmektir. En kötüsü dünyanın özgür olmaması değil, insanların
özgürlüklerini unutmuş olmalarıdır.''
-Milan Kundera
İnsanlar bu dünyaya ait canlılar değillerdir. Yalnızlık yoluna ya kendi niyetiyle sapmış ya da
mecburiyetten bu yolda giden her insan sadece yalnız olmadığınız zaman yalnızlık düşüncesinin
güzel bir şey olduğunu bilir. Yalnızlık bu yaşamın rakamları gibidir. Her mezhepten, her insandan
farklı bir anlam yüklenir. Dörde ölüm der mesela bazı Asya ülkeleri. Dört bu canım ne gibi bir ölümden
bahsedebilir ki ? Kimi yediye şans, bazısı dokuza mükemmeliyet der. Yalnızlık da aynı muameleyi
görmez mi ? Fazla yalnız kalan insanların kendine kast ettikleri ya da bir hiçmiş gibi yaşayıp bir hiç gibi
öldüklerini düşündüğü sık görülen bir şey. Elbette kısaltılacak bir konu değil yalnızlık, ama yıllar
boyunca yalnızlık üzerine düşünsem yine aynı şeyleri söyleyeceğim. Yalnızlık öyle iyi ya da kötü
diye etiketleyebileceğim bir şey değil. İnsan deliye bile döner yalnızlıktan ama bazen kapatır kulaklarını
boş boş duvara, gökyüzüne bakasın gelir. Nereye gittiğini bilmeyen insanların yolundan gideceğine
yalnız kalmak daha iyidir diye düşünürsün. Bilirsin çünkü bu seni çıkamayacağın bir yola sokacaktır.
Barizdir o kadarı, her tavşanın görebileceği bir yere ağ atıp aç kalmayacağını düşünmek gibidir.
Neden onlara katılmadığına şaşırırlar, neden vahşi dünyalarına ayak uydurmazsın diye yargılarlar.
Sarhoşlukta, sevgisizlikte, kabullenişte, şehvette bir yeniden diriliş var sanırlar. Bu yüzden kafa
karıştırır yalnızlık. Farkındayım, aptal olmayı seçtiği için kendinden uzaklaşan insanlardan uzak
durmak en iyi seçim ama içimde bir huzursuzluk var. Onlarcası bisikletlerine bindiler ve gittiler.
Bense tek başıma kaldım. Öyle duruca bakıyorum domates tarlasına, üzerimden kuşlar bile geçmiyor.
Sanki üstümde ağır bir üzüntü, bir pişmanlık ? Ben de mi gitseydim vaktime değmeyecek insanlarla ?
Bu sıkıntıya, bu boşluğa değer miydi bu tatminlik ? Sanki herkes ölüp gitmiş gibi bir hava bürüyor.
Ama ne ben ölebilmişim ne de sen. Yalnızlık, küfürler saçmaktan bıkıyorsun belli bir süreden sonra.
Sarılasın gelir o yalnızlığa, belki kabullensem geçer dersin. Belki börtü böcektedir heyecan diye
uyanırsın o güne, Allah'ım yine içimde bir ıstırap ! Yapbozlarım bir bir sökülecek akşama kadar.
Bugüne kadar yapmaya uğraştığın tüm yapbozlar hem de ! Şimdi düşüp bayılacağım birileri gelsin
diye. Nasıl bu kadar basit hem de bu kadar acısın yalnızlık. Yanımdan biri yokken mutlu olmadığımı
bana hatırlatana kadar günahım gibi peşimde dolaşırsın. İşte böyledir yalnızlık. Bir tane bile olsa
olacak insanın, insanın bir insanı olacak. Yoksa o düşünüp düşünüp kart kağıtlara dökülen yüz bin
söze rağmen sözlerin ve düşüncelerin değil insanların mühim olduğunu fark edene kadar göçüp
giden, o çok bilen, çok düşünen insanlardan farkımız kalmayacak. O pişman olanlardan ! Uzun
lafın kısası insanın yarınlarının bir önemi yok, yarın konuşacak bir dostu, bir aşkı, bir kardeşi,
bir canı olamadıktan sonra.
Yalnızlık (31-36)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder