8 Kasım 2024 Cuma

İNANÇ VE DÜZEN

                      

                                                        İNANÇ VE DÜZEN 

      İnsanlar varoluşlarının ilk zamanlarından beri kendilerinden üst düzeyde bir varlığını maksat 

bilmişlerdir. Benim fikrimce bunun da en büyük sebebi ölüm ve yaşamın varlığıdır. Bu dünyada

bazı istisnalar (yassı solucanlar gibi) dışında her canlı eninde sonunda bir sona muhtaçtır.

Bu da insanların çoğu zaman ölümde bir sebep aramalarına yol açar. Bunu da ''Tanrı'' kavramında 

bulurlar. Her şeyin sahibi olan, her canlıya ölümü emretmiş, sonsuz güç ve merhamete sahip bir

canlının varlığı insanı rahatlatır. ''Boşa yaşamıyorum !'' diye düşünür insan. Bense bunun pek doğru

olduğunu düşünmüyorum. Evet peri masallarında yaşamıyoruz, bununla ilgili Nazım Hikmet'in 

''İnsan öleceğini bile bile nasıl yaşar ?'' sözünü ele alacağım. Bir insanın anılarla, bağlarla ve 

en önemlisi iyi kötü duygular beslediği insanlardan ayrılıp ölecek olması onu delirtecektir.

Bu noktada işte bir arayış başlar. Bazen küçük şeylere anlam yükleyerek yapar insan bunları.

Güneşi, ayı, görkemli her şeye bir tapma isteği barındıracaktır. Örnekleri geçmişte de görüldüğü

üzere tek bir yapıya sahip insanların on binlerce farklı din oluşturup bunlara mensup olmalarının

temel sebebi de budur. Bana soracak olursanız bu tabii ki de yanlış bir şey değil. Çünkü insanların

rahatlamak için inandığını biliyorum. İbadetlerini yerine getirip, inandığı şeylerle başkalarını 

etkilemeyen insanları çok seviyorum. Sanki sakin bir nilüfere benziyorlar. Ama işte insanoğlu 

maalesef bunu da becerebilecek yetiye sahip değil. Başkalarının düşünce ve inançlarını bizimkine

ters bulduklarında istemsiz bir kin besliyorlar karşılarındaki insanlara.

        Özellikle bir cevap arıyor olduğumuzda, buna asla ulaşamayacak olduğumuzun farkına 

vardığımızda da bir hüzün kaplar bizi. Bu intizar zamanında nice insanlar intihara ve benzeri

sözde çözüm yollarına ittilir. Bu da anlamdıramadığım bir yol. Burada da Martialis'ten alıntı yapacağım.

''Delilik değil midir, sorarım, ölüm korkusundan ölmek ?'' demiş Martialis. Ama sadece böyle 

bırakmakta yanlış olur. Çünkü ölüme sarılabilmeyi Tanrı inancına bağlarız ama herkes inkar

etse de etmese de yaşamak istemez mi ? Mesela Tevfik Fikret, ''Tevhîş edip hayalimi bir leyl-i

gam nisâr. Hasretle eylerim seher-i mevte intizâr.'' demiş. Çoktan kabullenmiş ölümü ! Bense

sorarım. İnsan nasıl kabullenir ki ölümü ? Acısı mı mutluluğu mu insanı bu yola saptırır ?

Tevfik Fikret'in babası sürgün edilince, annesi ve kız kardeşi koleradan ölünce Tevfik için

anlamı kalır mı hiç bu dünyanın ? Boğar diyor Tevfik ! Bu kabullendiğim ateşler artık umudumu

da kararlılığımı da boğar diyor. İnancı yok değil, inancı hep yanı başında. Ama kurtaramıyor 

onu. Bu iktirab müthiş der, ölümden bile müthiş der. Ama yine de ister o ansızın gelip onu bu 

dünyadan söküp götürecek ölümü. İşte değinmek istediğim konu da bu, insan kolayına geldiği

için inanır. Evet inanç bazen seni bir düzene sokar ama bazen de ettiğin inanç taahhütü seni

bir sarp kayalıktan düşürür. E ne yapmalıyız o zaman ? İnanmayı hepten bırakalım mı dostlar ?

İnsan kendi için inanır ya da kendi için inanmaz. Birinin inancı bir başkasının huzurunu ya da

inancını etkilediği zaman o kişinin inançsız olması daha makuldür. Şahsım hakkına konuşacak 

olursam ben inanırım. Ama ne söylediğim gibi rahatlığım için ne de kendim için inanırım.

Ben inanmayı severim. Ne olmuş yarın olacaklar belliyse ? Ne olacak nasıl yaşayıp öleceğim belliyse ?

Zaten bundan üç asır sonra kimin umurunda olacağız söyleyin bana ?  Mezarlarımız bile çürüyecek.

Ot bağlayacak o tabutların etrafını, yanımızdan geçenler adımızdan fazlasını bilmeyecekler zaten.

Ne diye Tanrının varlığını sorgulayayım o zaman ? Ölüm olmasaydı yaşamın anlamı olur muydu hiç ?

1000 yıl yaşasam ne anlamı kalırdı kimi sevdim, kimi sevmedim ? Ne anlamı kalırdı yaşamanın ?

Bu yüzden bu isyan gereksizdir Tanrılara karşı. Nasıl var oldum bilmiyorum, muhtemelen de 

bilmeyeceğim. Hangi Tanrı -varsa- gerçek, onu da bilmeyeceğim muhtemelen. Ama yaşadıysam

yaşamışımdır. Ölmekte görevim, ne geçmişe dönebilirim ne de yarın yaşayacağımı bilebilirim.

O yüzden ben hem bugün için yaşarım ve son kez yazıyorum ki ben sadece ve sadece bugün için 

inanırım.

                                                                                                                  Tanrılar Üstüne (49-54 )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

2025

  Hemen anlatmak istediğim şeyin içine girmek istemiyorum. Biraz soluk almanıza müsaade etmem gerek. Öncelikle 2025 hakkında genel bir şeyle...