BAĞ
Montaigne'in değindiği konu şimdiki yerleşik hayata uzak bir konu o yüzden biraz daha
yayarak ve konuyu açarak yazacağım. Anlattığına göre Montaigne her zaman efendi-uşak
ilişkilerinin kul ve Tanrı ilişkisine benzetilmekten kaçınılması gerektiğini destekliyor.
Bugünlere uyarlanmasında bir sakınca görmüyorum çünkü hala makam bazlı ilişkilerde
''patronlar'' üst bir seviyeye sahipler. Patron kelimesinin kullanılış şeklinden de rahatsız
olduğumu belirteceğim çünkü Hint-Avrupa Anadilinde ve daha sonra Fransızcada pater(baba)
anlamına gelen bu kelimenin şu an kullanılış şekli bir babanın değerlerine en uzak biçimde.
Tabii ki bunun sebebinin de insanlar olduğunu düşünüyorum. Niyet ve zihindeki fikirlerden
geldiği için kendilerinden üst rütbedeki bireylerle olan bağ ve samimiyetinden ötürü bu
kelimeyi kullanmayı uygun görmüşler biliyorum. O yüzden suçladıklarım kelimeyi kullanmayı
seçenler değil, anlamını değiştirenler. İşler yönetiliş ve düzen bakımından herkesin istediği
düzeyde yapılabilir değildir bu yüzden istikrarlı bir eleştiri halinde bulunmakta yanlış
biliyorum ama kişiler arasına böyle bir bariyer, bir engel konulması merdivenle en üst
basamağa çıkmaya çalışırken düşenler ve onların düşüşlerinden kâr edenler olarak insanları
ayıracak ve ayırıyor.
Kişisel söyleşileri ele alışlarına göre insanların tepkileri farklı olacaktır o yüzden duygusal
bir bağ her zaman çözüm olmayabilir ama bunun yerine görev verenlerimiz ile aramızda olan
ilişkileri yüzeysel bir anlaşma, iletişim olarak görürsek o laf ettiğimiz kodlanmış robotlardan
önce bizi kendi kendimiz ele geçirecek. Burada da ''patronları'' suçlamayı isterdim ama öyle
yaparsam çözümü birini suçlayarak bulmakta olduğumu fark edecekler. Çoğu zaman evet
yavan ve haksız bir düşünce tarzı ama gerçekten birinin suçunun ya da bir kitleden oluşan
sorunları suçluyu arayarak, veya birini suçlu ilan ederek çözmezsek herkes kendi dışındaki
kişilerde bir suç belirtisi arayacaktır. ''Patronları'' öne atmamın sebebi çıkar ilişkisinde daha
büyük bir rol oynamalarıdır. Korktuğum şey zaten de bu, patron olmayan çoğu insan işinde
yetki sahibi geldiği anda sevmediği insanlardan muhtemelen farkı kalmayacak. Tekrar
düzelteyim. Bu bağlarımızı bozanlar ne ''patronlar'' ne da patronların altında çalışanlar.
Bu düzeni belirleyen en temel şey o sabah akşam söylendiği insan olmaya çalışıp olamayanlar.
Yavaş yavaş bitireyim. Burayı eklemeyi düşünmüyordum ancak değinmediğim önemli bir
konu aklıma geldi. ''Yargıcılar'', belki biraz daha anlattığıma uzak bir çeşit konu ama hemen
hemen artık her şeyle bir ilişkileri var. Azıcık bile bir düzen varsa bunun altında bit yeniği
arayan insanlara tahammül edemiyorum. Kendi benliklerinden uzaklaşmalarını bile
utanmasa başkalarına bağlayacak, doğruda yanlışı, yanlışta doğruyu arayan, hep size karşı
çıkacak bu insanlar ömrünüzü yiyip bitirirler. Ortak bir tip oldukları için ayırmayacağım,
rütbelerinin önemi olmadığı için her yerde böyle insanlar ile karşılaşabilirsiniz. Unutmadan
dikkat edin, ne kadar yetkileri varsa o kadar huysuz ve kusursuz düşünme hakkına sahip
olduklarını sanırlar. Daha kötüsü karşı da çıkamazsınız ki onlara. Büyük biri olmak işte böyle
yerlerde kesin işime yarardı. ''Sus be adam'' demek istediğim o insanlarla muhatap olmamak
ya da her sözlerini geri ağızlarına tıkabilmeyi öyle çok isterdim ki. Mızmızlanmanın lüzumu
maalesef yok. Nefret ettiğin ve bunun için gerçekten bir sebebin olduğu bu ''patronlar'' ya da
çalışanlardan. Ama en çokta ''yargıcılardan'' uzaklaşmak ya da onlara ağızlarının paylarını
verebilmek istiyorsan ya kendini soyutlayacaksın, ya da onları bu dünyadan soyutlayacak
yetkiye sahip olacaksın. Kendine biçebileceğin değer önce başkalarına biçtiğin değerden gelir.
Yükselsen bile altındaki insanları ''altımdaki insanlar'' diye tanımlamadığın sürece onlarla asla
arandaki büyümüş, bir kök haline gelmiş bağların kopmayacak ve seni ayakta tutan şey olacak.
Efendiler ve Uşaklar (286-287)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder