13 Kasım 2024 Çarşamba

ALKIŞ

 

                                                ALKIŞ 

        Yönetildiği insanlar hakkında yorumlar yazıp bir depo dolusu kağıt harcamaya niyetli

insan gördüm. Böyle insanlar aynı zamanda yönetileni eleştirdiğinde senin üstüne çıkanlar

oluyorlar. Daha önce değindiğim konuya uzak değil, yine bir tanrılaştırma mevzusu var.

Ağzından çıkacak sözlerin alkışlara bağlı olması ya da ağzından çıkanların kim için çıktığına

göre alacağın tepkinin değişmesi bunu açıklıyor. Önceden söyleyeyim, burada ne yönetileni

eleştiriyorum ne yönetileni, iki role de sadık kalamayanları eleştiriyorum. Alkış demiştim 

değil mi, evet ah o alkışlar. Değişimle eşlenerek artık insanların yapacakları şeyleri bunlara

göre karar veriyor olması neyin yapılabilir veya neyin yapılamaz olduğunu bile artık kale

almayan bir yöneticiye ve bunun farkında bile olmayacak kendi değerini kendi düşüren 

yönetilenler oluşmasına yol açıyor. Bunun için en sıradan örnek: biliyormuş gibi yapmak.

Beni içten içe etkileyen ve bunu yazmama sebep olan şey de odur. Özellikle bilmek ya da

anlamak üzerine olmasına gerek yok, ''-mış gibi yapmak'' yeterince ölümcül bir hasara yol

açıyor. Kararlarında ve ideolojilerinde bunu kullanan insanların karşılaştığı sonuç halkın

alkışıyla sonuçlanıyor çünkü halkta ''anlamış gibi, araştırmış gibi'' yapıyor. Yine söylediğim

gibi bunun halk ile bir alakası olma durumuna da gerek yok. Küçük toplulukların uyduğu

veya uyguladığı protokollerde kabul edilen şeylerin aslında mantık açısından saçmalanmış

 şeyler olduğunun farkına varmak hiç zor olmuyor. Buna bir çözüm bulmak neredeyse

imkansız, Böyle Buyurdu Zerdüşt'ten alıntılar yaparak sayfalarca uzatabilirim ama orada

söylediğine göre yazar insanın kurtuluşunun çözümünün kendisinde yattığından bahseder 

eleştiriyi yerine saklar bir yapıyı benimseyip; yaratıcı, kendi kaderini tayin edebilen, azimli,

özgüvenli, esnek, neşeyi esas alarak hayatını yaşayan, bunu yaparken sorunların üstesinden

nefreti ve cesaretiyle gelen bir ''üstinsan'' olmaktan bahsediyor. Konuyla ilişkilendirirken

sadece benim dediklerimin neye dayanarak söylenildiğini iletmek amacıyla tekrar tekrar

söylüyorum ki, insanın alacağı alkış en tehlikeli şeydir. Çünkü alkışlandıkça sıradanlaşır 

insanın eylemleri de fikirleri de, arada alkışlananı değil alkışlayanı suçlamayı bilmek lazımdır.

         Bu yönde bir gelecek ilerletilecekse de kendisini yönetecek kişilerin hak ettiği değeri

alkışlar kullanılmadan hissettirilmesi önemlidir. Bu noktada muhtemelen yazara (Montaigne)

katılmadığım ilk ve tek konudan bahsedeceğim. Seçilecek kişinin halk düzeyinde olmayan

bir insan olması gerektiğini desteklemesi benim bakış açıma göre ters. Her ne kadar kendisi

benim üzerine konuştuğum ''alkışlayanları'' ele almadan yazmış olsa da bir insanın makam

bakımından gücünü zaten daha iyi olarak elde etmiş olması o kişinin ancak olduğu insan

kadar desteklenmesi demektir. Yani zaten bir şeyi yapabilecek kapasiteyi sahip bir insan

için birlik olmak istemez kimse. O kişiyi altındaki insanlara hizmet ve hürmet etmesi olayını

hakikat, yükümlülük bilir. Nihai seçenek bir taneye indirgenir. Bu her bakımdan kötü bir şey

deseydim ben de kendimle çelişmiş olacaktım çünkü az önce fazla alkışlanmanın doğuracağı

kötü sonuçları anlattım. Ama ne hep alkışlananlar ne de hiç alkışlanmayanlar yaptığı şeyin

doğru olduğunu düşünecektir. Orta yolu bulmak tek bir kişinin harcı değil, herkesin harcı 

olduğu için bu dengeyi oluşturmakta öncül biz olmalıyız. Sorunlar krize dönüşürken bunları

''engel'' diye adlandırıyorsak bu engelleri üzerinden geçilebilecek bir basamağa dönüştürmek

yapabileceğimiz en basit ve doğru çözüm yolu olurdu. Bu yüzden farklılaşmak kadar aynı

kalabilmekte önemli, özünde farklı olup sorunlar karşısında deneyime bağlı bir yardım bilinci

geliştirebilmiş çoğu kişi bu değişimle beraber varlığının tazeliğinin toplum ve kendisi için iyi 

bir huzurla sonuçlanacağını tahmin edecektir. Bu da üzerinde durulan başka bir konuya yol

açıyor. Sadece yönetilmekten ve yönetmekten anlattığım bu birincil kişi ve sonradan dahil

olanların galibiyetlerini birbirlerinden kalıplaşmalarına bağlıyorum. Bir bitki olsun veya bir

kitabın yazarı olsun onu eserlerimizde, idari sistemde ve günlük öğütlerimizde kullanıyorsak

o şey zaten bizim anlık üstümüze geçişi yapar, herkesin bir diğerinden daha üstün olduğu

bir an olacaktır. Herkesin bir konuda diğerlerinden doğru, bilinen tabiriyle  ''yönetici'' olduğu 

olacaktır. Daha doğru şekliyle herkesin bir gün diğerlerinden bir şeyde daha ''alkışlanabilir''

olduğu olacaktır. O alkışı hak edebilecek kadar bir bilgi birikimi olmadan da bu seviyeyi öne

sürebilecek insanlarla karşılaşıldığında zaten o kişinin bir alkış yüzünden sıradanlaşması 

göz ardı edilecektir. Bugün Nietzsche, alkışlayanlar veya yöneticilerden bahsettiğimde anlık

olarak hepsinin yazıma katkısı oldu ve benden yüksek hakla alkışlanmayı hak ettikleri olmuş

olabilir. Ama bu da benim daha ''alkışlanabilir'' bir esere yakın bir metin ortaya çıkarmam için

zemin hazırladı.                                                                                          Baştakiler ve Biz (226-227)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

2025

  Hemen anlatmak istediğim şeyin içine girmek istemiyorum. Biraz soluk almanıza müsaade etmem gerek. Öncelikle 2025 hakkında genel bir şeyle...