ALKIŞ
Yönetildiği insanlar hakkında yorumlar yazıp bir depo dolusu kağıt harcamaya niyetli
insan gördüm. Böyle insanlar aynı zamanda yönetileni eleştirdiğinde senin üstüne çıkanlar
oluyorlar. Daha önce değindiğim konuya uzak değil, yine bir tanrılaştırma mevzusu var.
Ağzından çıkacak sözlerin alkışlara bağlı olması ya da ağzından çıkanların kim için çıktığına
göre alacağın tepkinin değişmesi bunu açıklıyor. Önceden söyleyeyim, burada ne yönetileni
eleştiriyorum ne yönetileni, iki role de sadık kalamayanları eleştiriyorum. Alkış demiştim
değil mi, evet ah o alkışlar. Değişimle eşlenerek artık insanların yapacakları şeyleri bunlara
göre karar veriyor olması neyin yapılabilir veya neyin yapılamaz olduğunu bile artık kale
almayan bir yöneticiye ve bunun farkında bile olmayacak kendi değerini kendi düşüren
yönetilenler oluşmasına yol açıyor. Bunun için en sıradan örnek: biliyormuş gibi yapmak.
Beni içten içe etkileyen ve bunu yazmama sebep olan şey de odur. Özellikle bilmek ya da
anlamak üzerine olmasına gerek yok, ''-mış gibi yapmak'' yeterince ölümcül bir hasara yol
açıyor. Kararlarında ve ideolojilerinde bunu kullanan insanların karşılaştığı sonuç halkın
alkışıyla sonuçlanıyor çünkü halkta ''anlamış gibi, araştırmış gibi'' yapıyor. Yine söylediğim
gibi bunun halk ile bir alakası olma durumuna da gerek yok. Küçük toplulukların uyduğu
veya uyguladığı protokollerde kabul edilen şeylerin aslında mantık açısından saçmalanmış
şeyler olduğunun farkına varmak hiç zor olmuyor. Buna bir çözüm bulmak neredeyse
imkansız, Böyle Buyurdu Zerdüşt'ten alıntılar yaparak sayfalarca uzatabilirim ama orada
söylediğine göre yazar insanın kurtuluşunun çözümünün kendisinde yattığından bahseder
eleştiriyi yerine saklar bir yapıyı benimseyip; yaratıcı, kendi kaderini tayin edebilen, azimli,
özgüvenli, esnek, neşeyi esas alarak hayatını yaşayan, bunu yaparken sorunların üstesinden
nefreti ve cesaretiyle gelen bir ''üstinsan'' olmaktan bahsediyor. Konuyla ilişkilendirirken
sadece benim dediklerimin neye dayanarak söylenildiğini iletmek amacıyla tekrar tekrar
söylüyorum ki, insanın alacağı alkış en tehlikeli şeydir. Çünkü alkışlandıkça sıradanlaşır
insanın eylemleri de fikirleri de, arada alkışlananı değil alkışlayanı suçlamayı bilmek lazımdır.
Bu yönde bir gelecek ilerletilecekse de kendisini yönetecek kişilerin hak ettiği değeri
alkışlar kullanılmadan hissettirilmesi önemlidir. Bu noktada muhtemelen yazara (Montaigne)
katılmadığım ilk ve tek konudan bahsedeceğim. Seçilecek kişinin halk düzeyinde olmayan
bir insan olması gerektiğini desteklemesi benim bakış açıma göre ters. Her ne kadar kendisi
benim üzerine konuştuğum ''alkışlayanları'' ele almadan yazmış olsa da bir insanın makam
bakımından gücünü zaten daha iyi olarak elde etmiş olması o kişinin ancak olduğu insan
kadar desteklenmesi demektir. Yani zaten bir şeyi yapabilecek kapasiteyi sahip bir insan
için birlik olmak istemez kimse. O kişiyi altındaki insanlara hizmet ve hürmet etmesi olayını
hakikat, yükümlülük bilir. Nihai seçenek bir taneye indirgenir. Bu her bakımdan kötü bir şey
deseydim ben de kendimle çelişmiş olacaktım çünkü az önce fazla alkışlanmanın doğuracağı
kötü sonuçları anlattım. Ama ne hep alkışlananlar ne de hiç alkışlanmayanlar yaptığı şeyin
doğru olduğunu düşünecektir. Orta yolu bulmak tek bir kişinin harcı değil, herkesin harcı
olduğu için bu dengeyi oluşturmakta öncül biz olmalıyız. Sorunlar krize dönüşürken bunları
''engel'' diye adlandırıyorsak bu engelleri üzerinden geçilebilecek bir basamağa dönüştürmek
yapabileceğimiz en basit ve doğru çözüm yolu olurdu. Bu yüzden farklılaşmak kadar aynı
kalabilmekte önemli, özünde farklı olup sorunlar karşısında deneyime bağlı bir yardım bilinci
geliştirebilmiş çoğu kişi bu değişimle beraber varlığının tazeliğinin toplum ve kendisi için iyi
bir huzurla sonuçlanacağını tahmin edecektir. Bu da üzerinde durulan başka bir konuya yol
açıyor. Sadece yönetilmekten ve yönetmekten anlattığım bu birincil kişi ve sonradan dahil
olanların galibiyetlerini birbirlerinden kalıplaşmalarına bağlıyorum. Bir bitki olsun veya bir
kitabın yazarı olsun onu eserlerimizde, idari sistemde ve günlük öğütlerimizde kullanıyorsak
o şey zaten bizim anlık üstümüze geçişi yapar, herkesin bir diğerinden daha üstün olduğu
bir an olacaktır. Herkesin bir konuda diğerlerinden doğru, bilinen tabiriyle ''yönetici'' olduğu
olacaktır. Daha doğru şekliyle herkesin bir gün diğerlerinden bir şeyde daha ''alkışlanabilir''
olduğu olacaktır. O alkışı hak edebilecek kadar bir bilgi birikimi olmadan da bu seviyeyi öne
sürebilecek insanlarla karşılaşıldığında zaten o kişinin bir alkış yüzünden sıradanlaşması
göz ardı edilecektir. Bugün Nietzsche, alkışlayanlar veya yöneticilerden bahsettiğimde anlık
olarak hepsinin yazıma katkısı oldu ve benden yüksek hakla alkışlanmayı hak ettikleri olmuş
olabilir. Ama bu da benim daha ''alkışlanabilir'' bir esere yakın bir metin ortaya çıkarmam için
zemin hazırladı. Baştakiler ve Biz (226-227)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder