ESARET
İşler sevmek, sevilmek veya saygı duymakla bitmeyip çığırından çıkacak seviyeye gelince
''aşk'' diyoruz buna bilmiyorum ama benden öncekilerinden anlatısına göre aşk bir nevi
hoşumuza giden bir esarete benzer. Hani böyle kendimizden olduğunu kabullendiğimiz,
sımsıkı sarılıp ne kaçmak ne de kaçırmak isteyeceğimiz bir esarete benzer. On dakika bile az
görsek o kişiyi ''Neden gittin ?'' diye sorarız kendimize, çünkü o kadar severiz ki ona
söylemeye korkarız. Öyle bir meraka bürünürüz, çünkü aklımızda hep bir huzursuzluk, şimdi
nerede, neden yanında değil ? Belki de sevilenin arkasından o yüzden su dökülür kendi
ateşimizi söndürmeyelim diye elimizden çıkartmak isteriz o bir kova dolusu suyu. O kişiyle
uyuşmak istenir, nereye baksanız o kişiyi görürsünüz. Nasıl da o kişiyi hatırlatır perdelerdeki
o toz, bahar bile gelmeden kızarırsın sanki onun olmadığı bir dünya hiç var olmamış ve
olmayacak gibi. Nokta bile kullanacakken üçüncüyü kullanmayasın gelir o yokken, üç
noktanın bile ikisini kullanırsın biri onun uzaklığını hatırlatır ikisi senin yasını. Kim bilir
nerede o şimdi hangi kurak toprakta, hangi pis sularda ? Zaten sen yanında olmadıktan
sonra altından bir tahta otursa bile o tahtın onu hak etmediğini kimse fark etmeyecek. Onun
şakasına senin gibi gülmezler, onun hatalarını senin gibi teselli etmezler, onu senin gibi
desteklemezler, senin gibi üzülmezler onun için, senin gibi mutlu olamazlar onun yanında
senin gibi kimse gülemez ona. Yapamadığın her şeyi onun için yapasın gelir, Onun ağzından
çıkan her şey bal gibi gelir. Dönüp küfürler savursa, bir daha yüzünü bile görmek istemediğini
bile söylese, boyun eğesin gelir söylediklerine. Aşk esarettendir. Sımsıkı sarıl sakın bırakma,
çünkü bırakırsan sen de onunla gideceksin biliyorsun. Sevemiyorsa sevmeyi, gülemiyorsa
gülmeyi öğret ki sen de ondan hüznü öğrenmek zorunda kalmayasın. Bir avuç çiçek az ona,
şöyle uzan onunla kırlara, ay da tam karşınızda, de ki ona: ''Tanrı bu tepeleri senin için, seni
de benim için yaratmış.'' Yaşın şimdi küçük, o kadar utanıyorsun ki gözlerine bakmaya seni
anlatmayı ona zarar vermede sanıyorsun. Şimdi daha büyüksün, ama ya o seni sevmiyorsa ?
Biraz daha büyüdün, artık ne değeri kaldı utancın ne de önemi, söyleyebilirsin onu dünyadan
çok sevdiğini, ama o çoktan başkasının dünyası olmuş. Şimdi daha da büyüksün, artık daha
büyüğü kalmamış, sende de ne umut ne de hayal. Bari kuşlar mutlu olsun diye oturmuşsun
parkta ekmek kırıntısıyla besliyorsun onları, sonra sanıyorsun bir melek gelmiş seni almaya
ama usulca yakınlaşıp sana diyor ki, daha değil ben de senim. Yeşeriyor zamanında sevdiğin
o tepeler, sanki ay vazifesini bitirmiş ama güneş içine doğmuş. Çocuksu hislerle doluyorsun,
ama bu demek ki hiçbir zaman çocuksu değillermiş ! Bu yaşında şapkanı fırlatıp, parmaklarını
ovuşturasın geliyor aşkından. Amanın nasıl da bir aşk ! Siz gönlünüzü rahat tutun dostlar
öncekileri boş verin artık onların bir önemi yok. Aşk arıyorsanız bu küçük aşklar Leyla ile
Mecnun'un aşkından bile büyük.
Aşk Üstüne(22-26)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder