14 Kasım 2024 Perşembe

ESARET

 

                                         ESARET

    İşler sevmek, sevilmek veya saygı duymakla bitmeyip çığırından çıkacak seviyeye gelince

''aşk'' diyoruz buna bilmiyorum ama benden öncekilerinden anlatısına göre aşk bir nevi

hoşumuza giden bir esarete benzer. Hani böyle kendimizden olduğunu kabullendiğimiz, 

sımsıkı sarılıp ne kaçmak ne de kaçırmak isteyeceğimiz bir esarete benzer. On dakika bile az 

görsek o  kişiyi ''Neden gittin ?'' diye sorarız kendimize, çünkü o kadar severiz ki ona 

söylemeye korkarız. Öyle bir meraka bürünürüz, çünkü aklımızda hep bir huzursuzluk, şimdi 

nerede, neden yanında değil ? Belki de sevilenin arkasından o yüzden su dökülür kendi 

ateşimizi söndürmeyelim diye elimizden çıkartmak isteriz o bir kova dolusu suyu. O kişiyle 

uyuşmak istenir, nereye baksanız o kişiyi görürsünüz. Nasıl da o kişiyi hatırlatır perdelerdeki 

o  toz, bahar bile gelmeden kızarırsın sanki onun olmadığı bir dünya hiç var olmamış ve 

olmayacak gibi. Nokta bile kullanacakken  üçüncüyü kullanmayasın gelir o yokken, üç 

noktanın bile ikisini kullanırsın biri onun uzaklığını hatırlatır ikisi senin yasını. Kim bilir 

nerede  o şimdi hangi kurak toprakta, hangi pis sularda ? Zaten sen yanında olmadıktan 

sonra  altından bir tahta otursa bile o tahtın onu hak etmediğini kimse fark etmeyecek. Onun 

şakasına senin gibi gülmezler, onun hatalarını senin gibi teselli etmezler, onu senin gibi 

desteklemezler, senin gibi üzülmezler onun için, senin gibi mutlu olamazlar onun yanında

senin gibi kimse gülemez ona. Yapamadığın her şeyi onun için yapasın gelir, Onun ağzından

çıkan her şey bal gibi gelir. Dönüp küfürler savursa, bir daha yüzünü bile görmek istemediğini

bile söylese,  boyun eğesin gelir söylediklerine. Aşk esarettendir. Sımsıkı sarıl sakın bırakma,

çünkü bırakırsan sen de onunla gideceksin biliyorsun. Sevemiyorsa sevmeyi, gülemiyorsa

gülmeyi öğret ki sen de ondan hüznü öğrenmek zorunda kalmayasın. Bir avuç çiçek az ona,

şöyle uzan onunla kırlara, ay da tam karşınızda, de ki ona: ''Tanrı bu tepeleri senin için, seni

de benim için yaratmış.'' Yaşın şimdi küçük, o kadar utanıyorsun ki gözlerine bakmaya seni

anlatmayı ona zarar vermede sanıyorsun. Şimdi daha büyüksün, ama ya o seni sevmiyorsa ?

Biraz daha büyüdün, artık ne değeri kaldı utancın ne de önemi, söyleyebilirsin onu dünyadan

çok sevdiğini, ama o çoktan başkasının dünyası olmuş. Şimdi daha da büyüksün, artık daha

büyüğü kalmamış, sende de ne umut ne de hayal. Bari kuşlar mutlu olsun diye oturmuşsun

parkta ekmek kırıntısıyla besliyorsun onları, sonra sanıyorsun bir melek gelmiş seni almaya

ama usulca yakınlaşıp sana diyor ki, daha değil ben de senim. Yeşeriyor zamanında sevdiğin

o tepeler, sanki ay vazifesini bitirmiş ama güneş içine doğmuş. Çocuksu hislerle doluyorsun,

ama bu demek ki hiçbir zaman çocuksu değillermiş ! Bu yaşında şapkanı fırlatıp, parmaklarını

ovuşturasın geliyor aşkından. Amanın nasıl da bir aşk ! Siz gönlünüzü rahat tutun dostlar

öncekileri boş verin artık onların bir önemi yok. Aşk arıyorsanız bu küçük aşklar Leyla ile  

Mecnun'un aşkından bile büyük.

                                                                                                                                      Aşk Üstüne(22-26)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

2025

  Hemen anlatmak istediğim şeyin içine girmek istemiyorum. Biraz soluk almanıza müsaade etmem gerek. Öncelikle 2025 hakkında genel bir şeyle...