12 Haziran 2025 Perşembe

2025

 Hemen anlatmak istediğim şeyin içine girmek istemiyorum. Biraz soluk almanıza müsaade etmem gerek. Öncelikle 2025 hakkında genel bir şeyler anlatayım sizlere bu yıl benim sürekli duyduğum ''Zaman çok hızlı geçer.'' cümlesini en sonunda idrak ettiğim yıl oldu. Ekstra bir şey yaşanmadı, sadece bu yıl benim için bir hayli hızlı geçti. İlk dönemin sonunda benzer bir şey yazmıştım ama daha retorik bir yazı olması nedeniyle benim hislerimi yansıtmasını değil şov benzeri bir nitelik taşımasını istemiştim. Ama şimdi galiba gerçekten ne düşündüğümü anlatmam gerek. Şöyle başlayayım, eğitim garip. Bu yıl özelinde bir şey değil ama herkes az çok ileri düzey eğitim sistemlerinde bazı kişilerin yaptığı insan kayırma eyleminden haberdardır. Bu yıl buna benzer bir şey ile bizzat karşılaşmadım ama çok yakın bir tanıdığımın bariz bir haksızlığa uğradığını görmek beni ister istemez kendi eğitim hayatımda bunlarla karşılaşma korkusuna itiyor. Kanımca hayatta bunların olması çok normal ve ne kadar zalim gelebilecek olursa olsun hayatı çok ciddiye almadan bunları anlayışla karşılamak gerek. Değiştiremeyeceğim şeyler üzerine düşünmeyi bıraktım o  yüzden bakış açımı daraltmamaya çalışıyorum. Hazır aklıma gelmişken ''yazmak'' üzerine de bir iki şey söyleyeyim. Hayatımın devamında veya belirli bir bölümünde yazmakla uğraşmak istiyorum. En büyük temel hayalim senaryolar yaratmak ve insanların yarattığım dünyacıkları değerlendirmesini istiyorum. Benim ortaya koyduğum yaşamların ciddiye alınmasını ve ağızlarından çıkan her bir cümlenin günlerce düşünülerek söylendiğini bilmelerini istiyorum. Bu nedenle geçen yılın sonu ve bu yılın başından itibaren blog yazmaya başlamış olmam benim için kesinlikle üst basamağa bir adımdı. İnsanlar ağaçlardaki yapraklar gibi. Her insanın bir ağaç yaprağına denk geldiğini varsayarsak bir yaprakla çok muhatap olup kocaman bir ağacı gözden kaçırmak mümkün. Aynı şey yıllar için de geçerli. Göz açıp kapayıncaya kadar hastalanıp ölecek duruma gelecek olmamıza rağmen yarınlar varmışçasına yaşamak gibi şeyler üzerine düşündüm, okudum veya insanları dinledim. Ve duyduğum en akıllıca düşünce hayatta anlam aramamak oldu. Bundan yakın bir dönem önce nitekim küçük bir depremin sadece bedenleri değil insan cesaretini bile nasıl sarstığını gördük. Bu kadar basit canlılar için benimsenebilecek tek düşünce yapısının hayattaki absürtlüğü kabullenmek olduğunu düşünüyorum. Yatıp bir günümü ayçiçeği tarlasında yatarak geçirsem bunun verimli bir gün olduğunu söylerdim. Ruhun varlığına inanıyorum ve hayat ne tamamen sebat ne de tamamen hüsran içinde geçirecek kadar önemli. Dengeli bir yaşam sürüp sevdiklerimi kaybettiğimde bile yaslarını tutup güzel günleri hatırlayabilecek olmak beni devam etmeye iten şeylerden en büyüğüdür. Benim için de aynısının düşünülmesini istiyorum. Bir gün artık uyanamayacak kadar argın olduğumda, konuşamayacak kadar hasta olduğumda, hareket bile edemeyecek kadar yaralı olduğumda insanların hatıralarındaki  yerimin çürümemesini istiyorum. Treni biraz yavaşlatalım isterseniz, blog yazma sebebim olan hocamdan ve onunla geçirdiğimiz derslerden biraz bahsedeyim. İnsanları tek bir cümleyle özetleyebilmeyi isterdim ama sanırım bu imkansız. Kendisi bir çok yönden ufkumu genişleten bir insan. Onu kızdırabilecek, üzebilecek kadar başarılı mıydım ya da ilerleyen yıllarda daha da etkileşim yaşadığımızda ondan neler öğreneceğim bilmiyorum. Ama çoğu şey hakkında nasıl düşündüğünü merak ettiğim bir insan olduğunu bilmesini isterim. Daha yolumuz uzun. Yarının kesin olmadığından bahsetmiştim. O yüzden kendisinde nasıl bir yer ederim emin değilim. Ama hatırladığı bir insana dönüşebileceğimi ümit ediyorum. Aslına bakarsanız onun dersleri izlemeyi çok sevdiğim filmler gibi geçiyor. Planlanmış bir kurgu gibi inişler ve çıkışlarla beraber hiç duymadığım şeyler anlatılıyor bazen. Fakat en ilgi çekici olan şey bilmediklerim değil, bilip de düşünmediğim şeylerden bahsetmesi oluyor. İnsanları sevdiğini düşünüyorum. Bir insanın, insanları sevmeden öğretmen olmasının çok zor olduğu fikrindeyim. Öğreten olmak, bu bana tuhaf  geliyor. Edebiyatın bir dersten çok bir zevk ürünü olduğunu söyleyebilirim. En azından kendim için bu böyle. İnsanın ruhunu besleyen müzik veya resimden bir farkı yok. Çünkü edebiyat da şüphesiz ki bir sanat dalı. Velhasıl kelam Fransızca ünlü bir söz ile bu yılın edebiyat derslerini de taçlandırayım, ''Le vent se lève il faut tenter de vivre!'' Aslen Paul Valéry'e ait olan bu cümlenin anlamı şöyle: ''Rüzgar yükseliyor ve yaşamaya çalışmalıyız!'' Bu cümlenin, anlatmaya çalıştığım hayatın bir hız treninden ibaret olması düşüncesine yakın bir anlamda yazıldığını düşünüyorum. Eğlenmeyi bildiğiniz sürece hayat güzel, yapmak istemediğiniz şeyleri yapacaksınız ve heba etmiş gibi hissettiğiniz günler yaşayacaksınız. O yüzden bırakın en kötü gününüz bugün olsun. Bitirmeden önce son bir şeye değineceğim. Yazıları uzatmayı seven biri değilim o yüzden bunu kendim için de eğlenceli hale getirecek şekilde sizinle konuşurmuş gibi yazıyorum. Kendim hakkında her şeyin bilinmesini ve aramızda anlaşılmayan bir şey kalmamasını istiyorum. Ne tarz bir insan olduğumu anlamakla uğraşmayın, böyle yapmayı sevdiğim için böyleyim. Şu an olduğum insanı şu an olmak istediğim kişiye borçluyum. Ne zaman tamamlanırım da bir daha değişmez hale gelirim bir fikrim yok ama sanırım böylesi daha iyi, insanların değişmeden kalması düşüncesi bile bana korkunç geliyor. Eğer zaten sevmiyorsanız yaşamayı sevmeyi öğrenin. Hayatınızda yapacağınız ilk şey bu olsun. Her yıl daha da büyüdüğümü hissediyorum. Ne fiziksel ne de psikolojik açıdan kendimi övmeye çalışmıyorum. Gerçekten farklı şeyler düşünmeye başladığımı hissediyorum. Geçip giden kelebeğe gülümsemenin altındaki nedeni görmeye başlıyorum. İnsan olmak büyüleyici bir şey. Şimdi bile sorunlarım var, yapmam gereken şeyler var. Bir nevi bu yazı da bunlardan biri ama ölümde dinginlik olduğunu düşünüyorum. Sıcacık güneşli bir günde çimler üzerine uzanmak gibi hayat. Erinç olmanın yolu anlamaktan geçiyor. Çünkü kendinizi mutlu etmek çok kolay. Yaşayacağınız kötü şeyler geçecek. Bazıları yıllar boyu sürecek ve birkaç nesil için hayat adaletsiz gelecek. İnsanlar pozitif bir ömrün başlangıcını oluşturanın insanlar olduğunu bir fark etseler, zaten kısa olan hayatlarını birbirlerinin elinden almaya çalışmazlardı. Ama bu da çok hayalperestçe olurdu. Böyle yaşamak ne kadar doğrudur bilmiyorum ya da yaşamanın doğrusu, yanlışı var mı bilmiyorum. En iyisi iyiliğe inanalım. Müstesna bir direnci elde edip, vurdumduymaz bir tavırla kötülüğü kendi çıkarları için kullananlara karşı çıkıp insan olmanın ne olduğunu öğretmek gerek. İyilik iyidir ve bunu da bilmek gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

2025

  Hemen anlatmak istediğim şeyin içine girmek istemiyorum. Biraz soluk almanıza müsaade etmem gerek. Öncelikle 2025 hakkında genel bir şeyle...